Yüksek Öğretim Kurumu verilerine göre ülkemizde 8 milyon 241 bin üniversite öğrencisi var. Toplam nüfusa bakarak %10 gibi bir orana denk geliyor. Hiç de küçümsenmeyecek bu popülasyonunsa günümüzde karşılaştığı çeşitli problemler mevcut.
Genç Nüfus ve Yetişkinlik Dönemine Geçiş
Genç dediğimizde aslında 12-24 yaş olarak literatürde yer alsa da üniversite öğrencilerinin çoğunluğu 18-24 yaş aralığında. Artık genç yetişkin olarak da adlandırabileceğimiz bu aralıkta, kendini keşfetmesi, bağımsızlık kazanması, toplum değerlerine uyum sağlamayı ya da en azından öyle görünmeyi öğrenmesi gerekli. Sosyal olgunluk da diyebiliriz buna. Bu yüzden, bu dönem aslında, bir bireyin hayatını yönlendirebilmesi noktasında çok önemli. Bazen yanlış anlaşılabiliyor, bağımsızlık dediğimizde kişinin aklına estiği gibi davranmasından bahsetmiyorum. Kişinin otonom hale gelebilmesi, kendi kendini yönetmesi, toplumun genel ve evrensel değerlerine, kişisel niteliklerine, mevcut durum ve koşullara uygun bağımsız ve gerçekçi kararlar alabilmesi, yani gerçek anlamda bir ‘birey’ olabilmesinden bahsediyorum.
Sorun 1: Karakter Gelişimi ve Uyum Sorunları
Ülkemizde çocukları sürekli kontrol altında tuttuğumuz, aidiyetin bağımsızlıktan daha üstün tutulduğu bir yaklaşım var. Dolayısıyla istisnalar dışında, çoğu gencin üniversiteye başlamadan önce birey algısı konusunda bir gelişim göstermesi mümkün olmuyor.
Psikolojik olarak, birey daha bebeklik çağında konfor alanını sürekli test etmeye başlar. İlk dışarı çıktığınızda dibinizden ayrılmayan çocuğuz bir süre sonra elinizi tutmadan yürümek, koşmak isteyecektir. Tüm hayatı boyunca insan, genetik olarak aidiyet ve bağımsızlık arasında bir denge kurmaya çalışır. Bir ebeveyn olarak bir çocuğun konfor alanından çıkmasına hiçbir zaman izin vermezseniz bir süre sonra o alandan çıkmayı hiç denemeyecek, size bağımlı olmaya yönelecektir.
İyi niyetle de olsa bazı ebeveynlerin çocuğunun kazandığı üniversitenin bulunduğu yere taşındığını veya bulundukları il dışında tercih yapmasına izin vermediklerini görebiliyoruz. Bu tür ebeveynler çocuklarının bu gelişimini üniversitede dahi engellemeye çalışırlar ve bazen başarılı da olurlar. Bu tarz bir tutum, toplumsal daha büyük sorunlara yol açabilir. Buna son yıllarda Japonya’da büyüyen, evlerinden ayrılmak istemeyen erkek nüfusu örnek verebiliriz mesela. Ya da üniversiteye başladıktan bir süre sonra ‘yapamıyorum’ diyerek ailesinin yanına dönen öğrencileri de görebiliyoruz.
Baskıcı ve aşırı kontrolcü ebeveynleri bir kenara bırakırsak o dönemde artık aile konforu, koruması ve kontrolü altında olan genç, üniversiteye başladığında etrafına karşı tek başına hayatı deneyimlemeye istemese de mecbur kalır. Çünkü artık hayatının kontrolünü eline almasının zamanı gelmiştir. Özellikle üniversite düzeyinde, ailenin etkisi azalır, arkadaş grubunun değerler sistemi, bireyin davranışlarını yönlendirme yönünden daha etkili hale gelir.
Sorun 2: Ekonomik Problemler
Ekonomik olarak bir genci üniversitede okutmak ciddi bir masraf. Özel bir üniversite kazanırsa yıllık masrafları 16 binle başlıyor, 187 bine kadar yükselebiliyor. Bir devlet üniversitesi kazansa dahi bir üniversite öğrencisinin kalacak bir yere, yiyeceğe ve sosyal olarak gelişebilmesi için harçlığa ihtiyacı var. Bunları karşılayabilecek miktarsa okuduğu ile göre tahminime göre en az 2000TL vardır. Buna okuduğu bölümle ilgili eğitim materyallerini daha katmadık. Yani asgari ücretle tek kişinin çalıştığı bir ailede bu tür bir masrafın karşılanabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Bu açığı doğal olarak burslar ve öğrenim kredilerle bir şekilde kapatmaya çalışıyor öğrenci. İster akademik ister sosyal ilişkiler olsun deneyip hata yaparak öğrenmesi gereken genç, ekonomik yetersizlik nedeni ile daha fazla başarı endişesi duyuyor.
Sorun 3: Temel İhtiyaç Yetersizlikleri (Barınma/beslenme)
Biliyoruz ki çoğu ev sahibi öğrenciye ev vermek istemez, veren de normal bir evin üç ya da dört katı kira ister. Sadece büyük şehir olarak düşünmeyelim. Bulunduğu ilde uygun bir öğrenci yurdu olmayabilir de. Bu noktada en temel olan barınma ihtiyacını karşılayamayabiliyor bazı gençler. Diğer bir nokta da gençlerin genelde sağlıksız beslendiğidir. Çocukluktan beri hiç düşünmeden annesinin yemeklerini yiyen, hiç yemek pişirmemiş çocuk, artık kendi beslenmesiyle ilgilenmek zorundadır. Bunun için de sınırlı bir bütçesi vardır. Dolayısıyla ucuz ve hazır gıdalara yönelir. Bu tür bir beslenme tarzı ise uzun vadede çeşitli sağlık problemlerine yol açabilir.
Sorun 4: Gelecek Kaygısı
Son 20 yılda ülkemizdeki üniversite sayısı 2 katını geçti. Buna bağlı olarak akademisyen seviyesinde de ciddi bir azalma söz konusu. Bu açıdan baktığımızdaysa en prestijli üniversitelerin dahi eğitim seviyesinin eskisi gibi olmadığını açıkça görebiliyoruz. Bu da piyasanın mesleki yeterliliği olmayan bir sürü üniversite mezunu ile dolması anlamına geliyor. İşsizlik oranının ne kadar arttığını da göz önüne alırsak bu durum üniversite öğrencilerinde kaygı seviyesini doğal olarak artırıyor.
İş yaşamıyla ilgili gençlerin kafasında çeşitli klişeler hâlâ var. Bunlardan biri: “Prestijli bir üniversiteden mezun olursam firmalar beni daha öğrenciyken kapar.” Yanlış… Siz öyle derse girip, vizeye finale hazırlanmak dışında, üniversitede hiçbir şey yapmıyorsanız sizi hiç kimse kapmaz. Araştırmalı, hocalarınıza danışmalı, bilimsel sohbetler etmeli, gruplara, etkinliklere katılmalı yani bir mesleki network oluşturmaya daha üniversitedeyken başlamalısınız. Prestijli bir üniversiteden mezun olmak işe alınmanızda yardımcı olabilir, ama o iş yerinde başarılı olacağınız anlamına gelmez. Ama uluslararası çapta artık mesleki derece yapmış olmanın tercih sebebi olduğu ilanları daha sık görmeye başladık, haberiniz olsun.
Başka bir tür de: “Masa başı işim olsun. Başka bir şey istemem.” diyenler. Benim inşaat mühendisi bir arkadaşım var. Şirket sahibi olmasına rağmen adam, kendi evden çok şantiyede yatıyor. İlaç şirketinde medikal müdür arkadaşım, her gün başka bir ilde, toplantılarda. Ben hastane eczacılığı yaptığım yıllarda yeri geldi ilaç-serum taşıdım kolilerce. Bakanlıkta da aktif çalıştığım yıllarda da hiç ‘Ercan Bey, kahvenize badem sütü alır mıydınız?’ diye soran bir kişisel asistanım da olmadı. Yani, mezun olur olmaz böyle bir hayaliniz olmasın. İşi, asıl mesleğe girdiğinizde öğreniyorsunuz. Başlarken düşük ücretlerle çalışmayı, sahada aktif rol almayı, yorulmayı göze almanız gerek. Bu gerçekleri kabul ederseniz, iş bulma konusunda daha gerçekçi bir yaklaşım sergileyeceğiniz için kaygı seviyeniz azalacaktır.
Üçüncü klişe: “Ya atanamazsam.” Bazı kişiler için memuriyet de bir iş seçimi olabilir, bu doğal. Ama bir devlet, sadece üniversite mezunusunuz diye size iş vermek zorunda değil. Belki üniversiteye başlangıç yıllarınızda o alanda çok fazla ihtiyaç vardı, çok fazla atama yapılıyor olabilir. Fakat mezun olduğunuzda bu ihtiyaç ortadan kalkmış da olabilir. Devlet olmazsa özel sektörde çalışırsınız, üniversitede akademisyen olarak kalabilirsiniz, kredi çeker kendi işinizi kurarsınız… İş söz konusu olduğunda aslında hiçbir zaman alternatifin tükendiği bir yer yoktur. Hatta gelecekte yapacağınız işin, şu an okuduğunuz üniversiteyle hiçbir alakası dahi olmayabilir.
Yani geleceği tahmin edemezsiniz, getireceği şartları, dünya dinamiklerini… Şu an garanti meslek gözüken hekimlik, bundan on yıl sonra hiç kimsenin yapmak istemediği bir meslek haline gelebilir ki malpraktis davaları yüzünden bunun emarelerini İngiltere’de görebiliyoruz. Bu yüzden gelecek hakkında yersiz kaygılanmak sadece sizde gereksiz stres yaratacaktır. Tabi mezun olunca düşünün bunları, hiç takmayın kafanıza demiyorum. Ama sektöre göre temel birkaç planınız, kafanızda kurduğunuz bir iş fikri olsun. Sadece bunu gereksiz bir saplantı veya endişe haline getirmeyin.
Sonuçta, üniversiteye kendini keşfetmeye ve bir meslek edinmeye giden genç bu sorunların arasında bunu başarabiliyor veya vazgeçiyor. Bu da onun kişilik özelliği. Herkes zorluklara karşı güçlü olmak, üniversite mezunu olmak zorunda değil. Bu da bir seçim.
Ama üniversitedeyseniz, sahip olduğunuz bu sınırlı süre içerisinde alacağınız kararların, yapacaklarınızın, sizin ilerde kim olacağınızı, kariyerinizi belirleyecek faktörler olduğunu unutmayın. Endişelenecek bir durum yok. Sadece artık bir yetişkin oluyorsunuz. Ama fırsat bulursanız eğlenmeyi ve bu özgür yılların tadını çıkarmayı unutmayın.
Ercan Koca